“Vegan” terimi 1944 yılında Donald Watson tarafından ortaya atıldı. O günden beri de vegan yaşam tarzı hakkında çeşitli yorumlar yapılmaya devam ediyor. Kimisi veganlığın sağlık açısından faydalı olduğunu kimisi de tam tersini savunuyor. Son zamanlarda ise veganlığın sürdürülebilir bir gelecek için gerekli olduğu yönünde görüşler ortaya çıktı. Bu yazımızda farklı yönleriyle vegan yaşam tarzını ele alacağız.
Veganizmde karşı duranların temel gerekçesi, hayvansal gıdaların tüketilmemesi sonucu görülen yoksunluklardır. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Bu olumsuzlukları gidermek için hayvansal olmayan çeşitli kaynaklar da vardır. Bunlar arasında: takviye gıdalar, kuruyemiş, lahana, brokoli gibi sebzeler yer alır.
Vegan beslenmenin hayvan, insan ve gezegen sağlığı açısından sunduğu avantajlar oldukça fazladır. Veganizmin, hayvan refahını savunan bir yönü de vardır. Hayvansal gıda ve benzeri ürünleri üreten pek çok tesiste canlıların yaşam koşulları son derece kötüdür. Vegan yaşam felsefesi, hayvansal ürün talebini düşürerek hayvan çiftliklerinin azalmasına katkıda bulunur. Vegan diyetin insan sağlığı açısından sunduğu faydalar ise şu şekildedir:
Elbette bu faydaları elde etmenin tek yolu “yeşil diyet” değildir. Spor yaparak ve belli ölçüde sebze-meyve yiyerek de vegan diyet ile ulaşabileceğiniz beden sağlığına sahip olabilirsiniz. Ancak aynı şey gezegenimizin sağlığı için geçerli değildir.
Dünyadaki tarım arazilerinin %80'inden fazlası hayvansal üretim için kullanılıyor. Bu, büyük bir rakam olsa da sağladığı fayda çok küçük. Hayvansal gıdalar dünyadaki toplam kalorinin yalnızca %18'ini karşılıyor. Sadece ABD’de toprağın %47’si gıda üretmek için kullanılıyor. Bunun da %70’i büyükbaş hayvanlara yem yetiştirmek için ayrılıyor. Kalan kısmın da yalnızca %1’inde insanlar için sebze, meyve ve yemiş üretiliyor.
Gıda sisteminin çevresel etkileri sandığımızdan çok daha fazla. Tarımsal üretim, sera gazı emisyonlarının yaklaşık 1/4’ünden sorumlu. ABD’de kırmızı et yetiştiriciliğinden kaynaklanan sera gazı miktarı, tüm salınımın yaklaşık %12’sini oluşturuyor. Bunun sebebiyse metan gazıdır. 1 metan molekülü 23 adet karbondioksit molekülüne eşittir. Dahası atmosferdeki metanın neredeyse tamamı hayvancılık kaynaklı.
2050'de dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu da %60 daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulabileceği anlamına geliyor. Yeni tarım arazileri için daha fazla ormanlık alanın yok edilmesi gerekecek. Eğer beslenme alışkanlıklarımız değişmezse 2050 yılına kadar gıda kaynaklı emisyonların 2 katına çıkabileceği öngörülüyor.
Bir araştırmada tüm dünyanın 2050 yılına kadar vegan olacağı varsayıldı. Bu senaryoda gıda kaynaklı sera gazı emisyonlarının 3/4 oranında azalabileceği ve Afrika kıtası büyüklüğünde bir arazinin geri kazanılabileceği görüldü. Dahası vegan dünyanın yalnızca sürdürülebilirlik açısından değil, ekonomi ve sağlık açısından da faydalı olabileceği belirlendi.
Koroner kalp hastalığı, tansiyon, kanser ve diyabet gibi beslenme kaynaklı hastalıkların tedavisi için sağlık sektörü çok fazla para harcıyor. Ancak vegan beslenme ile sağlık harcamalarından tasarruf edilebilir ve bunlara bağlı ölümler de %20 oranında azalabilir.
Bugün siz de kırmızı et tüketimini azaltmaya başlayabilir ve sürdürülebilir gezegenin mimarları arasında yer alabilirsiniz. “Tek başına ne farkeder?” deme, aslında çok farkeder!