Her gün daha da büyüyen plastik sorunu ve azalan petrol kaynakları, plastiğin yerini alabilecek ürünlerin arayışını arttırdı. Bu konuda öne çıkan biyoplastik, yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen son yıllarda popülerlik kazanmaya başladı. Bu yazımızda biyoplastiğin üretim sürecini ve çevresel etkilerini farklı yönleriyle birlikte inceleyeceğiz.
Biyoplastikler; bakteri, alg ve bitkilerden elde edilen maddelerin biyorafinerilerde işlenmesiyle üretilir. Petrol rafinerilerine benzer şekilde biyorafinerilerde biyolojik hammaddeler, faydalı kimyasallara dönüştürür. Yaygın olarak kullanılan biyokütle; beslenme amacıyla kullanılabilen gıdalardan, evsel ve tarımsal gıda atıklarından oluşur.
Yaygın olan biyoplastikler arasında PLA (polilaktik asit), PHA (polihidroksialkanoatlar) ve PHB (Polihidroksibütirat) yer alır. PLA, genellikle mısır nişastası ve şeker kamışı gibi bitkisel kaynaklardan üretilir. Gıda kaynaklarının biyoplastik için harcanması, bazı eleştirilere sebep olur.
Küresel olarak yılda 170 milyon ton ambalaj plastiği üretilir. Bunun tamamının PLA bazlı biyoplastikle karşılandığını varsayalım. Bir yıllık biyoplastik ihtiyacını karşılamak için küresel mısır üretiminin %54 artması ve Avrupa’nın içilebilir su rezervlerinin %60’ı kadar bir kaynak gerekir. Bunun yanı sıra tarım makineleri ve ulaşım kaynaklı sera gazı emisyonları da olacaktır. Her ne kadar olumsuz yönleri olsa da biyoplastikler, petrol bazlı plastiklerle karşılaştırıldığında enerji kullanımı ve sera gazı emisyonları açısından daha sürdürülebilirdir.
PHA ve PHB üretiminde alg ve bakterilerden yararlanılır. Gıda dışı biyokütle kullanıldığı için PHA ve PHB bazlı biyoplastikler etik açıdan daha çok kabul görür. Her yıl dünya çapında 1 milyar tondan fazla evsel ve tarımsal gıda atığı oluşur. Biyoplastik üretiminde bu atıkların kullanılması sürdürülebilirlik açısından faydalı olabilir.
Biyoplastik konusunda sıklıkla karıştırılan bazı kavramlar vardır. Bunların gerçekte ne anlama geldiği hakkında bilgi edinmeniz daha sürdürülebilir tercihler yapmanıza yardımcı olacaktır. İlk olarak pek çok market poşetinde gördüğünüz şu ifadeyle başlayalım “Bu poşet doğada %100 çözünür''. Pek çok tüketici bu ifadeden poşetin doğal yollarla tamamen yok olacağını anlar. Fakat gerçekte öyle değildir. Doğada çözünen plastikler fotodegradasyona uğrayarak küçük parçalara ayrılır. Isı ve UV ışığı gibi etkenlerle gerçekleşen bu parçalanma sonucunda gözle göremeyeceğimiz mikro plastikler oluşur.
Biyoplastiklerle karıştırılan bir başka ifade ise kompostlanabilir plastiklerdir. Bunlar biyobozunma ile yakın anlamda olsa da küçük farkları vardır. Kompostlanabilir plastikler, biyolojik olarak parçalanabilir ancak tüm biyoplastikler kompost yapımında kullanılamaz. Biyolojik olarak parçalanabilen plastik, toprakta veya suda doğal olarak parçalanacak şekilde üretilir. Kompostlanabilir plastik ise belirli koşullar altında biyolojik olarak ayrışmayı ifade eder.
Bir plastiğin "kompostlanabilir" olarak tanımlanabilmesi için bazı standartları karşılaması gerekir. ASTM D6400 ve D6868-21 şartnamelerinde bu standartlar detaylı olarak anlatılır. Ancak plastiğin evsel komposta uygunluğunu belirten bir ASTM standardı yoktur. Çünkü çoğu biyoplastiğin yıkılması için yüksek sıcaklıktaki endüstriyel kompostlama tesislerine ihtiyacı vardır ve bunlar her şehirde mevcut değildir. Sonuç olarak belediye çöplüğüne karışan biyoplastikler, oksijensiz kalınca metan gazı salınımı yapar. Karbondioksite kıyasla metan 23 kat daha güçlü bir sera gazıdır.
Biyoplastikler geri dönüştürülemez hatta uygun şekilde bertaraf edilmediğinde geri dönüştürülebilir plastik partilerini de kirletebilir. Örneğin: PET şişelerin geri dönüşebilmesi için yığının içerisinde yalnızca PET türü plastikler olmalıdır. Eğer biyoplastik bu yığına karışırsa partinin tamamı geri dönüşüm tesisi tarafından reddedebilir ve çöpe atılır.
Biyoplastik üretimi çok aşamalı ve pahalıdır. Bu yüzden petrol bazlı olanlara göre daha az tercih edilir. 2019'da dünyadaki toplam plastik üretiminin, %1'inden daha azı biyoplastiklerden oluşuyordu. Hemen moralinizi bozmayın! Çünkü geleneksel plastiklerin %85’i biyoplastiklerle yer değiştirebilir. Plastik üretimi yapan mevcut tesislerde yapılacak küçük değişikliklerle biyoplastik üretimine başlanabilir.