Çevresel felaketler, iklim değişikliği ve doğanın hızla bozulması birçok insanın günlük yaşamını derinden etkileyen yeni bir kaygı türünü gündeme getirdi: Eko anksiyete. Eko anksiyete tam olarak nedir, neden olur ve bu kaygıyla nasıl başa çıkılabilir? Bu yazımızda eko anksiyete ile ilgili merak edilen soruları cevaplandıracağız.
Eko anksiyete, çevreyle ilgili duyulan endişe ve korkuları kapsayan bir terimdir. Özellikle iklim krizi ve çevresel bozulma konusunda üzülen insanların yaşadığı duygusal bir durumdur. Bu kaygı bireylerde stres, üzüntü, çaresizlik hissi ve hatta gelecekle ilgili ciddi endişelere yol açabilir.
Dünya genelinde yaşanan mevsim normallerinin çok üstündeki sıcaklıklar, yangınlar, sel felaketleri, kasırgalar gibi doğa olayları geçmişe göre daha yıkıcı şekilde görülüyor. Sık aralıklarla yaşanan bu afetler sonucunda doğal yaşam alanları ve türler gittikçe azalıyor. Tüm bu olumsuzluklar bireylerin çaresiz, korku ve stres altında hissetmesiyle sonuçlanabiliyor. Bu da eko anksiyeteye neden olabiliyor. Eko anksiyetenin belirtileri arasında şunlar yer alıyor:
Eko anksiyeteye zemin hazırlayan etkenler şöyle sıralanabilir:
İklim Değişikliği ve Felaket Senaryoları: Bilimsel raporlar iklim değişikliğinin gelecekte yaratacağı felaketler hakkında ciddi uyarılarda bulunuyor. Okyanus seviyelerinin yükselmesi, kuraklıklar, kasırgalar ve biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi etkileri görülmeye başlanan gerçekler, gelecekle ilgili endişelerin artmasına neden olabilir.
Çevresel Yıkım: Çevre tahribatı hızlandıkça insanlar doğanın üzerindeki gücünü kaybettiğini veya doğanın kendilerine zarar vermeye başladığını düşünebilir. İnsanla doğa arasındaki bağı koparan çevresel yıkımlar doğaya karşı yabancılaşma, korku ve kaygı ile sonuçlanabilir.
Küresel Politikalar ve Tüketim Alışkanlıkları: Liderlerin çevresel sorunlara yeterince önem vermemesi politik düzeyde eko anksiyeteye yol açabilir. Çevreyi değil günlük kârı önemseyerek üretilen ürünleri kullanmaya mecbur kalmak, bireylerde suçluluk duygusuna ve geleceğe dair umutsuzluğa sebep olabilir.
Bilgi Yükü ve Sosyal Medya: Çevresel krizlerle ilgili haberler sosyal medya ve diğer bilgi kaynakları aracılığıyla sürekli olarak karşımıza çıkıyor. Bu da insanlar üzerinde büyük bir baskı yaratarak sürekli bir felaketle karşı karşıya kalacakmış gibi bir düşünceyi tetikleyebilir.
Eko anksiyetenin tamamen ortadan kalkması zordur çünkü bu kaygı türü dünya çapında yaşanan gerçek krizlerden kaynaklanır. Ancak bu kaygıyı hafifletmek ve yönetmek için uygulanabilecek bazı öneriler vardır:
Gerçekçi Hedefler Belirlemek: Tüm dünya sorunlarını bireysel olarak çözmek mümkün değildir. Bu yüzden kişiler kendi çevrelerinde yapabilecekleri küçük değişikliklerle başlamalıdır. Çevre dostu ürünler kullanmaya başlamak gibi adımlar insanların kendilerini daha etkin hissetmelerini sağlar.
Aktivizm ve Katılım: Çevreyle ilgili kaygıları eyleme dönüştürmek, bireylerin bu kaygılarla başa çıkmasına yardımcı olabilir. Çevre koruma gruplarına katılmak, sürdürülebilir yaşam tarzını teşvik eden projelere dahil olmak veya çevre bilinciyle hareket eden bireylerle iletişim kurmak gibi eylemler yalnızlık duygusunu azaltarak kaygıyı hafifletebilir.
Profesyonel Destek Almak: Eko anksiyete resmî olarak psikiyatrik tanı kategorisinde yer almasa da bazı kişilerde bu endişeler çok yoğun olabilir ve günlük yaşamlarını etkileyebilir. Böyle durumlarda terapiye gitmek veya destek gruplarına katılmak yararlı olabilir.
· https://mentalhealthcommission.ca/resource/understanding-and-coping-with-eco-anxiety/
· https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2393766
· https://www.apa.org/news/press/releases/2017/03/mental-health-climate.pdf