Dünyanın En Sürdürülebilir Şehirleri

Dünyanın En Sürdürülebilir Şehirleri

“Daha sürdürülebilir bir hayat nasıl olur?” sorusu son yıllarda çoğumuzun zihnini meşgul ediyor. İşte bu soruya cevap bulmak için dünyadaki bazı şehirler adeta laboratuvar gibi çalışıyor. Kendi yaşam biçimlerini yeniden kurgulayıp doğayla uyumlu, insanı merkeze alan, geleceğe umut veren adımlar atıyorlar. Gel, bu şehirlerdeki uygulamalara biraz yakından bakalım.

Ljubljana

Slovenya’nın başkenti Ljubljana, pek çoğumuzun radarına çok sık girmese de aslında Avrupa’nın en yeşil şehirlerinden biri. Şehrin merkezine girdiğinizde ilk fark edeceğiniz şey, otomobil trafiğinin neredeyse tamamen yasaklanmış olması. 2007’de cesur bir karar alıp şehir merkezini araçsız hâle getirdiler. O günden beri insanlar sokaklarda rahatça yürüyor, bisiklet sürüyor, kafelerin önünde oturup temiz havada sohbet ediyor.

Ayrıca Ljubljana’da çöp kutularına bile özel bir sistem getirilmiş. Çöpler yer altına kurulan konteynerlere atılıyor, böylece kötü koku ve görüntü ortadan kalkıyor. Geri dönüşüm oranları da Avrupa ortalamasının çok üstünde. Bir de şehrin etrafındaki yemyeşil doğa korunmuş durumda. Yani Ljubljana’ya gittiğinizde şehrin göbeğinde oturup bir kahve içtikten sonra yarım saat içinde kendinizi bir ormanda yürürken bulabiliyorsunuz.

Kopenhag

Kopenhag dendiğinde akla gelen ilk şey bisikletler. Burada bisiklet bir ulaşım aracı değil, hayatın ta kendisi. Şehirde yaşayanların yaklaşık %60’ı işe ya da okula bisikletle gidiyor.

Ama iş sadece bisikletle bitmiyor. Kopenhag’ın amacı 2025’e kadar dünyanın ilk karbon nötr başkenti olmak. Enerji üretiminde yenilenebilir kaynaklar öne çıkarılıyor. Denizden rüzgâr türbinlerini görebilirsiniz. Çöpten enerji üreten dev tesisleri var ama o tesisin üstünde aynı zamanda kayak pisti bulunuyor! Yani hem enerji dönüşüyor hem de insanlar spor yapıyor.

Kopenhag’ın “hygge” ruhu da aslında sürdürülebilirliğe uyuyor: Daha yavaş yaşamak, doğayla uyumlu olmak ve küçük şeylerden mutlu olmak.

Singapur

Singapur bambaşka bir örnek. Tropik iklimde, küçücük bir ada devasa bir finans merkezi olmasına rağmen doğayla uyum içinde yaşamayı başarmış. “Garden City” (Bahçe Şehir) olarak biliniyor. Şehrin göbeğinde yükselen gökdelenlerin arasına baktığınızda her tarafın yeşil olduğunu görüyorsunuz.

En ikonik örneklerden biri Gardens by the Bay. Devasa süper ağaç kuleleri hem görsel bir şölen hem de işlevsel. Güneş panelleriyle enerji üretiyor, yağmur suyunu topluyor, havayı temizliyorlar. Yani sadece süs değil, işlevsel ekosistemler.

Singapur’da ayrıca su çok değerli. Çünkü doğal kaynakları kısıtlı. O yüzden “NEWater” adında bir sistem kurmuşlar: Atık sular ileri teknolojiyle arıtılıp yeniden kullanılabiliyor. Musluktan akan suyun aslında döngüye girmiş olabileceğini bilmek insana farklı bir sorumluluk hissi veriyor.

Amsterdam

Amsterdam, sürdürülebilirlik denince akla gelen ilk şehirlerden biri. Bisiklet burada da başrolde ama mesele sadece ulaşım değil. Şehir, “döngüsel ekonomi” modeline geçmeye kararlı. Yani üretim ve tüketimde her şeyin tekrar kullanılabileceği bir sistem kurmaya çalışıyorlar.

Binalar yıkıldığında çıkan malzemeler atılmıyor, başka projelerde tekrar değerlendiriliyor. Kafeler ve restoranlar gıda atığını minimuma indirmek için uygulamalarla çalışıyor. Hatta şehrin bazı bölgelerinde “paylaşım dolapları” var; fazla yiyecekleri bırakıyorsunuz, ihtiyacı olan alıyor.

Bir de kanallarıyla ünlü bu şehirde suların temizliği için özel “plastik balıkçıları” var. Gönüllüler kayıklara binip kanallardan plastik atık topluyor. Hatta bu plastikler toplanıp mobilya üretiminde kullanılıyor.

Vancouver

Kanada’nın batısındaki Vancouver, sürdürülebilirlik konusunda da örnek bir şehir. Şehrin etrafında dağlar, ormanlar ve Pasifik Okyanusu var. Yani doğanın güzelliği zaten sizi daha çevreci olmaya teşvik ediyor.

Vancouver’ın hedefi 2030’a kadar dünyanın en yeşil şehri olmak. Enerji üretiminde hidroelektrik santralleri büyük rol oynuyor. Ayrıca şehirdeki toplu taşıma oldukça gelişmiş; elektrikli otobüsler, deniz otobüsleri ve metro sayesinde özel araca ihtiyaç minimuma iniyor.

Bir de “yeşil bina” konusunda ciddi adımlar atmış durumdalar. Yeni yapılan gökdelenler bile enerji verimliliğine uygun şekilde tasarlanıyor. Cam cepheler sadece estetik değil, güneş ışığını doğru yönlendirerek ısıtma-soğutma ihtiyacını azaltıyor.

En güzeli de Vancouver’da insanlar doğayı yaşamlarının merkezine almış. İşten çıkıp yarım saat içinde kayak ya da okyanusta kano yapabiliyorsunuz. Doğa burada bir hafta sonu kaçamağı değil, günlük hayatın bir parçası.

Stockholm

İsveç’in başkenti Stockholm, sürdürülebilirlik denince akla gelen ilk şehirlerden. “Avrupa’nın en temiz başkenti” unvanını boşuna almamış. Burada evlerden çıkan çöplerin neredeyse yarısı enerjiye dönüştürülüyor. Yani birinin attığı çöp, başka birinin evini ısıtabiliyor.

Toplu taşıma da tamamen sürdürülebilirlik üzerine kurulu. Otobüsler biyoyakıtla çalışıyor; bu yakıtın önemli bir kısmı da insanların mutfak atıklarından üretiliyor. Yani kahvaltıdan artan yiyecekler, ertesi gün otobüsünüzün deposuna yakıt olabiliyor.

Bir de şehirdeki yeşil alanlar inanılmaz planlı. Stockholm’ün yüzde 40’ı park ve yeşil alanlardan oluşuyor. Yani şehirde nefes almak bile daha kolay.

Oslo

Norveç’in başkenti Oslo, dünyada elektrikli araç kullanımında zirvede. Burada Tesla ya da başka elektrikli araçları görmek sıradan bir manzara. Hatta Oslo’da elektrikli araba almak, benzinli bir arabadan daha ucuz hâle gelmiş durumda. Çünkü hükümet elektrikli araçlara ciddi teşvikler sağlıyor; vergi yok, park ücretsiz, feribotlarda bile öncelikli sıra var.

Ama Oslo’nun yaptığı sadece ulaşımı dönüştürmek değil. Şehir, 2030 yılına kadar karbon salımını %95 azaltmayı hedefliyor. Enerji üretiminin neredeyse tamamı yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor. Ayrıca şehrin merkezinde otomobilsiz bölgeler hızla genişliyor. İnsanlar rahat rahat yürüyebiliyor, çocuklar güvenle bisiklet sürebiliyor.

Curitiba

Brezilya’daki Curitiba, Latin Amerika’nın en yenilikçi şehirlerinden biri. 1970’lerde başlayan kentsel dönüşüm planı sayesinde bugün şehir, dünyanın örnek gösterdiği bir sürdürülebilirlik modeli hâline geldi.

Curitiba’nın en büyük başarısı toplu taşıma sistemi. Otobüs hatları öyle iyi planlanmış ki, metro gibi çalışıyor. İnsanlar özel koridorlardan geçen otobüslerle dakikalar içinde şehrin bir ucundan diğerine gidebiliyor. Bu sistem sayesinde Curitiba’da trafik sorunu ciddi şekilde azalmış.

Bir de şehrin yeşil alan politikası var. Çocukların oynayabileceği parklar, göletler ve yürüyüş yolları şehrin her tarafına yayılmış. Hatta su baskınlarını önlemek için yapılan barajlar yerine gölet parklar oluşturulmuş. Yani sorunlara çözüm bulunurken doğa da kazanıyor.

Peki Bize Ne İlham Veriyor?

Bu şehirlerin ortak noktası aslında şu: Cesur kararlar almak. Yolları araçlara kapatmak, atığı enerjiye dönüştürmek, suyu defalarca kullanmak ya da döngüsel ekonomi kurmak… Hepsi bir vizyon ve kararlılık işi.

Elbette bu şehirlerde de sorunlar yok değil. Ama en azından “biz farklı bir şekilde de yaşayabiliriz” diyerek dünyaya örnek oluyorlar. Bizim için de çıkarılacak ders çok: Belki hemen bir şehrin tamamını dönüştüremeyiz ama kendi mahallemizde, kendi evimizde ufak değişiklikler yapabiliriz.

Sonuçta sürdürülebilirlik sadece bir çevre meselesi değil; daha mutlu, daha sağlıklı ve daha adil bir yaşam biçiminin ta kendisi.

Kaynaklar

Sustainability Magazine “Top 10: Sustainable Cities” https://sustainabilitymag.com/articles/top-10-sustainable-cities

The Arcadis Sustainable Cities Index 2024 https://www.arcadis.com/en/insights/perspectives/global/sustainable-cities-index-2024

World Economic Forum “These are some of the world's top smart and sustainable cities” https://www.weforum.org/stories/2024/03/top-cities-smart-technology-sustainability/