Kabul edelim; hepimiz büyük indirim duyurularından etkileniyoruz ve bir daha gelmeyecek bir fırsatı yakalama isteğiyle sepetimizi dolduruyoruz. Peki o paketi açtıktan 48 saat sonra ne oluyor? Çoğu zaman alışıyoruz. Psikolojide buna Hazza Uyum (hedonic adaptation) deniyor. Bizi heyecanlandıran büyük ödüller bile kısa bir sürede yeni normalimiz oluyor.
Bu hızlı alışmanın nörobiyolojik bir zemini var. Dopamin sistemimiz beklemediğimiz bir durumla, yani bir sürprizle karşılaşırşa harekete geçiyor ve pik yapıyor ancak aynı şey tekrarlandığında sinyal sönümleniyor. Başka bir deyişle, yeni bir ürünün hissettirdiği coşku ikinci haftaya kadar bile süremiyor. Çünkü artık sürpriz değil, beynimiz o ürüne aşina.
Bu soruya net cevap davranış bilimlerinden; deneyimler, maddi şeylerden daha kalıcı mutluluk üretiyor. Bir konsere gitmek, bir atölyeye katılmak, bir yürüyüş rotasını keşfetmek… Bunlar hatıraya dönüşüp sosyal paylaşımlarla yeniden yaşanırken mutluluğu besliyor; objeler/ürünler ise hızla kıyas rekabetine girip göze sıradan gelmeye başlıyor.
Burada bir yan fayda daha var: Dağınıklık-stres ilişkisi. UCLA’nın ev içi yaşamı incelediği çalışmalarda, ev içindeki eşya yoğunluğu ve dağınıklık algısı, özellikle annelerde kortizolü olumsuz etkiliyor. Yani ödül için aldıklarımız, evin içinde bilişsel yüke dönüşüp stresi artırabiliyor.
Minimalizm; siyah-beyaz evler, tek tabakta yemek, tek tip kıyafet demek zorunda değil. Minimalizm özünde aslında neye “evet” dediğimizi bilinçle seçmek. Çünkü materyalizmin yükseldiği yerlerde iyi hissetme düşüyor. 259 bağımsız örneklemli bir meta-analiz, materyalizme yönelme ile iyi hissetme arasında negatif bir ilişki saptadı. Yani “daha çok eşya=daha çok mutluluk” formülünün işlemediğini veriler de gösteriyor.
Tüketim hayatımızın bir gerçeği ancak tüketim çılgınlığında kaybolmamak için deneyebileceğimiz bazı şeyler var. Peki günlük hayatta neye evet dediğimizi bilinçle seçmek için ne yapabiliriz? Özellikle satın alma üzerine manipülasyonların daha baskın olduğu indirim dönemlerinde satın alma davranışından önce şu soruları sorabiliriz;
Bu sorular dopamin döngümüzü sürpriz ve alışma tuzağından çıkararak anlam ve bağlantıya yönlendiriyor.
Deneyim bütçesi açmak. Ayın başında küçük bir miktarı deneyimlere ayırabilirsiniz; seramik atölyesi, doğa yürüyüşü, ufak bir tatil kaçamağı, konser… Paranızı deneyime harcamak uzun vadeli mutluluğunuzu artırıyor.
Alışveriş tetikleyicilerini tanımak. Dopamin hormonunun mantığı gereği, sürpriz peşinde koşma hâli çok doğal; ama tetikleyiciler (bildirimler, sepette %20 indirim pop-up’ları, sürekli gelen mailler) öngörülebilir. Bu tetikleyicilerin farkında olup satın alım yapmadan kendinize zaman tanımak ve yukarıdaki soruları sormak o ürüne gerçekten ihtiyacınız olup olmadığı konusunda net bir karar vermenize yardımcı olabilir.
Dağınıklığı azalt = stresi azalt. Bir giren, bir çıkan kuralı (her yeni eşya için evden bir eşya çıkarmak) hem stres seviyenizi hem de dolabınızı düzenler. UCLA’ya göre, ev içi düzensizlik hissedilen stresi artırabiliyor..
Tabii ki hayır. Dediğimiz gibi tüketim hayatımızın bir parçası. Tüketimi şeytanlaştırmak, her satın alma kararımızda suçlu hissetmek hem sürdürülebilir değil hem de çözüm değil. Amacımız tüketimi şeytanlaştırmak yerine alışveriş niyetlerimizi yeniden kalibre etmek ve bize gerçekten iyi gelen satın alma kararları vermemizi sağlamak olmalı. Başka bir deyişle;
Anlattığımız şekliyle minimalizm kişisel mutluluk verdiği kadar çevreye de mutluluk veriyor.. Daha az eşya, daha az kaynak demek; daha az kaynak, daha az atık demek. Bireysel çaba hiçbir şey değiştirmez diyebilirsiniz ama piyasa taleple yönlenir.. Deneyim odaklı, uzun ömürlü, onarılabilir ürünleri seçtiğimizde markalar da o yöne döner. Yani özellikle bu indirim döneminde düşünerek hareket etmek ve ihtiyacımız olmayan o avantajlı ürünü almamayı seçmek aslında hem kendimize hem dünyamıza büyük bir yatırım olabilir.