Türkiye tarihinde ilk kez kapsamlı bir İklim Kanunu teklifi Meclis gündemine geldi. Bu teklif hem kamu kurumlarını hem de özel sektörü iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik yükümlülüklere tabi tutmayı amaçlıyor. Ancak teklif, meclisteki görüşmeler öncesinde farklı kesimlerden hem destek hem de eleştiri aldı.
Peki bu yasa ne getiriyor, kimler ne diyor, gerçekten iklim kriziyle mücadelede bir dönüm noktası mı yoksa doğayı piyasa kurallarına teslim eden bir düzenleme mi? Gelin birlikte değerlendirelim.
Kanun Teklifi Neler İçeriyor?
İklim Kanunu teklifiyle birlikte:
· İklim Değişikliği Başkanlığı kuruluyor. Bu kurum, sera gazı emisyonlarını izleyecek, verileri toplayıp raporlayacak ve iklim politikalarının uygulanmasını sağlayacak.
· Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Karbon Piyasası Kurulu devreye giriyor. Şirketlerin sera gazı emisyonlarına dair tahsisatlar, yani “kirletme izinleri” belirleniyor ve bu izinler alınıp satılabilecek.
· Bu tahsisatlar, sermaye piyasası aracı olarak değerlendirilecek. Her yıl belirlenen ücretsiz tahsisatlar resmî gazetede yayımlanacak.
· Emisyon izni alınması zorunlu hâle gelirken, belirlenen kurallara uymayanlara yüksek tutarlı idari para cezaları uygulanacak.
· ETS'den elde edilen gelirlerin, iklim dostu yatırımlar için kullanılması öngörülüyor.
· Kanun kapsamında sera gazı raporlama yükümlülüğü geliyor. 200’den fazla çalışanı olan her şirket emisyonlarını raporlamak zorunda kalacak.
· İhlallerin devam etmesi hâlinde, işletmelerin emisyon izni iptal edilebilecek.
· İlgili tüm planlama ve uyum çalışmaları en geç 31 Aralık 2027’ye kadar tamamlanmak zorunda olacak.
Eleştirenlerin Gözünden: Eksikler, Endişeler ve Çelişkiler
İklim alanında çalışan birçok sivil toplum kuruluşu, akademisyen ve muhalefet partileri teklifi eleştiriyor. Bu yasanın iklim krizine çözüm üretmekten çok, karbon ticaretine dayalı bir piyasa düzenlemesi olduğu görüşü dile getiriliyor. İklim krizi karşısında gerçekçi, adil ve doğa merkezli çözümler yerine ekonomik çıkarları önceleyen bir yaklaşım sergilendiği ifade ediliyor. Özellikle sera gazı emisyonlarına karşı doğrudan azaltım hedefleri yerine şirketlerin karbon kredisi satın alarak “kirletme haklarını” sürdürebilmelerine imkân tanınması, ekoloji savunucuları açısından ciddi bir geri adım olarak görülüyor. Ayrıca karbon nötr hedefinin tarihsel bir bağlama yerleştirilmemesi, sektörel yükümlülüklerin ve izleme-değerlendirme mekanizmalarının net olmaması gibi eksiklikler dikkat çekiyor.
Fosil yakıt yatırımlarına “enerji arz güvenliği” gerekçesiyle istisna tanınması ve karbon yakalama teknolojilerine yatırım yapan şirketlerin çevresel yükümlülüklerinden muaf tutulması gibi düzenlemelerin, çevre hukuku ilkeleriyle çeliştiği savunuluyor. “Kirleten öder” ilkesinin göz ardı edildiği ve doğaya zarar veren şirketlere yeni manevra alanları açıldığı endişesi taşıyanlar, teklifin esasen sermaye çevreleriyle yapılan bir uzlaşma sonucu şekillendiğini düşünüyor. Ayrıca İklim Politikaları Koordinasyon Kurulu’nun sadece merkezî idare temsilcilerinden oluşması, bilim insanları, yerel yönetimler ve meslek odalarının sürece dâhil edilmemesi, karar alma süreçlerinin demokratiklikten uzaklaştığı eleştirilerini beraberinde getiriyor.
Destekleyenlerin Gözünden: Geç Kalmış ama Önemli Bir Adım
Diğer yandan, Türkiye için sürdürülebilirlik anlamında büyük bir adım olarak görenler de var. Bu yasal düzenlemeyi destekleyenler şunların altını çiziyor: Artık çevresel etkileri somut olarak ölçülebilecek, şirketlerin doğaya verdikleri zarar şeffaf biçimde kamuoyuyla paylaşılabilecek. 200 çalışan üzerindeki her şirketin emisyon raporu hazırlamakla yükümlü olması, denetim kültürünün gelişmesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Böylece şirketlerin yalnızca “çevre dostu görünme” çabaları değil, gerçek performansları ölçülebilir hale gelecek. Ayrıca elde edilecek gelirlerin iklim dostu yatırımlara yönlendirilmesi, enerji ve döngüsel ekonomi alanlarında dönüşümün hızlandırılması açısından umut vadediyor.
Peki, Bu Yasa Yeterli mi?
Kanun, Türkiye'nin uzun yıllardır eksikliğini çektiği yasal altyapının oluşturulması bakımından önemli bir adım. Ancak iklim krizinin aciliyeti ve büyüklüğü düşünüldüğünde, yalnızca piyasa araçlarıyla çözüm beklemek tek başına yeterli değil.
Yapılması gereken, karbon ticaret sistemini bir araç olarak kullanmak ama odağı doğrudan emisyon azaltımına, yenilenebilir enerji yatırımlarına, adil dönüşüme ve demokratik katılıma vermek. Bu nedenle yasa, ekolojik hareketler tarafından hem bir fırsat hem de bir risk olarak görülüyor.
İklim Kanunu, Türkiye’nin iklim politikalarında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Ancak bu başlangıcın şirketlerin kârını değil, doğanın ve yaşamın bütünlüğünü öncelemesi gerektiği açık. Kanunun uygulama süreci, içeriği kadar önemli olacak. Bu süreci yakından takip etmek hem yurttaşlar hem de sivil toplum için kritik önem taşıyor.
Kaynaklar
https://csb.gov.tr/turkiye-nin-ilk-iklim-kanunu-neler-getiriyor-bakanlik-faaliyetleri-40594